4 Mart 2008 Salı

Kendini Sevmek

Kendini sevmek, bencilliğe, narsizme düşmeden, eksikliklerinin, zayıflıklarının, kötü yönlerinin farkında olarak, bunlara rağmen, ama kötülüğün, hayata karşı olanın, zaafların esiri olmaksızın herşeye rağmen kendini sevmek, sevebilmek, bir çocuğa büyüklerinin kazandırabileceği en büyük şey.

Yaşamı sevmek, anın zevkini çıkarmak, olanları dert etmemekle ilgili birçok şey söylendi, söylenmekte. Kendini kucaklamak, evrendeki yerini, önemini bilmekte yine öğütler arasında. Ama temelin bu olduğunun söylendiğini hatırlamıyorum. Her şeyin temeli. Mutlu bir birey olabilmek, hayatını sürdürebilmek, hayatı bir yük olarak taşımamak, kendisinin veya çevresindekilerin zayıflık, kötülük ve hatalarına katlanabilmek, her şeye rağmen gülebilmek, insanlar arasında yaşamaya devam edebilmek buna, yani kendini sevebilmeye bağlı.

Mükemmel olanlarımız var mı, bilmiyorum. Ama insan tabiatın kurallarına uymak zorunda olan bir canlı ve şu veya bu zaman, yaşamının tamamı veya bir bölümünde mükemmellikten uzak oluyor. Hastalıklar, yaşlılık hepimizi bekliyor. Ama bütün çirkinliklerimize rağmen özümüzü sevebilmek, için için de olsa ondan memnun olabilmek, takıntı haline getirdiğimiz fiziksel ya da ruhsal defolarımıza karşı kör değil ama düzeltmek için çaba sarf ederken yine de, aslında iyi ve güzel olduğumuzu hissedebilmek, başkalarının ve de kendimizin kendimize dair olumsuz yargılarını kaale almayabilmek, süperegonun bizi ezmesine izin vermemek iyi bir yaşamın, iyi yaşamanın olmazsa olmaz koşulu. Fakir olabilir insan, uzun veya kısa olabilir, uzuvları deforme, organları eksik olabilir, beğenilmeme korkusu yaşabilir, fiziksel olarak çökmüş olabilir; çirkin, aptal, utangaç, korkak, konuşmasını bilmez olabilir. Başkalarının alaylarına maruz kalıyor, inanların içinde nasıl davranılması gerektiğini tam bilmiyor, kendisine güven kazandıracak toplu aktivitelerde, sporda, okulda, iş hayatında başarısız olabilir (genellikle kişi kendi sandığı kadar başarısız veya olumsuz değildir. Bir insan her şeyde birden kötü, başarısız olmaz, olamaz, ama böyle olduğuna inanabilir). Ancak kendisini seviyorsa, saygı duyuyorsa, o kişi yaşamına devam edebilir, mutlu olabilir ve sonunda başkalarının kendi hakkındaki yargıları da değişir.

Bunun için annebabanın çocuk küçükken onu sevmesi ve ona sevildiğini hissettirmesi gerekli. Ama öyle bir sevgi ki, ne olursa olsun seviliyorum duygusu kişinin içine çıkmamacasına kazımalı. Bu hiç cezalandırılmamak, hata yapınca hep hoş görülmek demek değil. Sürekli pohpohlanmak, el üstünde tutulmak, övülmek, okşanmak değil. Hayır, ölçülü ceza olacak; çocuk hata yapar, ödül ve ceza ona yanlışlarını gösterme, duyumsamasını sağlamanın bir yolu. Etkinin tepki doğurması dünyanın kanunu. Ceza olsun, uyarı olsun kişinin kendini dünyaya hazırlamasında yardımcıdır. Ama çocuk bilirseki annebabası onu her daim sevmektedirler, ne olursa olsun ondan vazgeçmezler, isterse dünyanın en çirkin, en aptal, en başarısız insanı olsun onu severler, ondan utanmaz, onu küçümsemez, aşağılamaz, başkalarının yanında ondan gururla bahsederler, o çocuk güçlü olmayı, yıkılmamayı, ayakta durmayı, kendisini kucaklamayı, kendisini her şey için cezalandırmamayı, olur olmaz şeyler için kendini yiyip bitirmemeyi, eziklik hissetmemeyi, sürekli eksikliklerini göz önüne getirip kendine işkence yapmamayı, hayatın tadını çıkarmanın herkesin hakkı olduğunu, sürekli olumsuzu düşünmemeyi öğrenir. Kompleksiz, mutlu bir hayat sürmenin yolu annebabada başlıyor. Yoksa, insan kendisi de bunları elbet zamanla öğreniyor, ama bunun için nerdeyse bir ömür harcıyor, bütün bir çocukluk, gençlik ve erişkinlik dönemini acı ve sıkıntılarla geçiriyor da yine de değişmekte tam başarılı olamıyor.