24 Aralık 2015 Perşembe

Yabancı dil bilmek

Yabancı bir dil bilen, yabancı bir kültürü tanıyan bir kişi mutlak doğruların olduğuna daha zor inanır, göreceliliğin farkındadır. Farklı kültürden toplulukların dünyaya aynı pencereden bakmadığını bilmekle kalmaz, anadilinin dışındaki bir dilin uzattığı köprü yüzünden başka dünyalara artık gözünü kapatamaz, yabancı sesleri duymamazlık edemez. Kendi doğrularını savunur, tezlerini ileri sürerken mütevazıdır çünkü başka coğrafyaların farklı rüzgarlarını da bir yandan teninde hissetmeye devam etmektedir. İnandıklarının kendi kültürünün ve içine doğduğu çevrenin renklerini taşıdığını,  bir başka toplumda veya zamanda doğsaydı tamamen farklı şeylere inanıyor, farklı bir dili konuşuyor, farklı bir tarihe sahip çıkıyor olabileceğini bilir. Dahası evrenin merkezinin kendisi, yakın çevresi, aynı dili, aynı inancı paylaşanlar olmadığının daha bir bilincindedir. Bu bağlamda, hümanist değerlere kendini daha yakın hissetmesi doğaldır. Böyle bir kişinin günlük yaşamda seçimini tek seslilikten değil çok seslilikten yana kullanması beklenir.

Yabancı dil bilmek şakaya gelmez. İnsanın dünyasını değiştirir...

30 Eylül 2015 Çarşamba

Evrensel Yasalar

Bugünün evren ve dünya hakkındaki verilerine sahip olmayanlar için yaratılış tam da o devir insanının hayal edebileceği gibi bazı kutsal kitaplarda anlatılmış. Yani iman eden için Tanrı'nın yapabileceklerinin sınırı yok ve O'nun yarattığı evren aslında basit, fazla kuralı olmayan bir varlık. Öyle de olması gerek. Tanrı'nın sıfatları gereği her şeyi illiyet, neden sonuç zinciriyle birbirine bağlaması neden gereksin ki? Bütün bir evren, dünyalar, canlı-cansız varlıklar alemi sonsuz bir güçle yaratılsın ama bunların her zerresi, hücre, atom, atom altı parçacıklar bile bir kurallar zincirine bağlı kılınmış olsun, maddi olan ve olmayan her şey daima fizik yasalarına bağlı kalsın (sahi değişmez fizik yasaları olduğu biliniyor muydu?). Tek tanrılı dinlere göre, örneğin Tanrı "Ol!" deyince yer ve gökler yoktan var oluveriyor, değişim ve dönüşüm Tanrı ancak isterse ve ancak istediği yönde oluyor. Dünya Tevrata göre yalnızca 6000 küsur yaşında.  İnsan çamurdan yaratılıyor. Adem ile Havva uzun bir evrim sürecinin sonunda değil, birden ve düşünür, konuşur ve inanır erişkin insanlar olarak dünyaya gözlerini açıyorlar. Evrenin merkezinde Dünya ve insan var. Mucizeler sürekli devam ediyor, dua veya lanetler de oluşun yönünü her an değiştiriyor. 


Başkalarının da cenneti var mı?

Kutsal kitaplarda insan dışında başka bir ölümlünün cennet veya cehennemi var mı? İnsan dışında akıllı canlılardan bahsediliyor mu? Evrenin merkezinin dünya olduğu bir anlayışta insanın tek akıllı-bilinçli-ruh sahibi canlı olduğuna inanmak kolaydı, ama günümüzde trilyonlarca gezegen alternatifinin mevcut olduğu bir evrende buna hala inanmak mümkün mü?


23 Eylül 2015 Çarşamba

Evrende bir nokta

Her insan bir projedir, gerçekleştirilmesi gereken bir proje. Doğduğunda olasılıklar ve yollar daha fazladır ama proje ölünceye dek değişmeye, gelişmeye devam eder. Bireyin kendi gerçeğinden başlayarak keşfetmesi gereken bir dünya, evren vardır... Sorulması gereken sorular, yaşanması gereken deneyimler. Hepimiz bir diğerimiz için kolaylaştırıcı rolündeyiz. Ya da bir ayna. Evrenin merkezi hiçbirimiz değiliz. Aslında evrenin bir merkezi de yok. İhtiyacı da yok. Evren sonsuz. Biz sonsuzlukta belki bir noktayız. Canlıyız; akıllı canlılarız. Anlamak, anlamak için sormak, araştırmak, inşa etmek, değiştirmek, ama nihayetinde yaşamak ve yaşamı korumak amacımız. Çünkü yaşam bu cansız maddi evrende atomlardan, atom altı parçacıklardan ve çoğunlukla boşluktan oluşan evrende meydana gelen en büyüleyici şey.

19 Temmuz 2015 Pazar

Tanrı duygusal olabilir mi?



Yaratıcı, duyguları bilir, ama acı duyabilir mi? Ya şefkat, ya ümit, ya hayal kırıklığı? Duyular ve duygular ölümlü canlılar içindir. Canlılar canlı kalmak için kimi koşullara bağlıdırlar. Duyular, ortamı algılamalarını sağlayarak canlıların canlı kalabilmelerinde yardımcıdır. 

Var olmak için hiçbir şeye ihtiyaç duymayan Tanrı'nın duyguları ve duyuları olabilir mi? Olursa, sonsuz ölçüde olacağından, olumsuz duyguları yıkıcı olmaz mı? Yoksa şeytan, Tanrı'nın yıkıcı olmasından korkulan bir cüzü mü?

14 Temmuz 2015 Salı

Bir mikroişlemcinin yaradılışla ilgili akla getirdikleri

Bilgisayar mikroişlemcileri bilinç sahibi, akıllı olsalardı, onların bizi yaratıcıları olarak bilmeleri, bize tapınmaları bizi ne kadar ilgilendirirdi? Bir başka mikroişlemciye zarar vermediği müddetçe, iman edenlerle iman etmeyenler arasında bir ayrım yapar mıydık? İman etmeyen mikroişlemcileri cezalandırmayı mı düşünürdük yoksa haddini bilmez isyanları, inkarları, otorite tanımazlıkları, sorgulamalarıyla bu sonuncular bize daha ilginç gelmezler miydi? İnkar eden mikroişlemciye verilebilecek ceza nedir? Formatlamak mı? Yoksa, önce acıyı hissedebilir hale getirip sonra ateşe atmak mı? Ya diğerlerine zarar verenleri ne yapmalı?

18 Haziran 2015 Perşembe

Babalar

Gün geliyor, insan babasıyla aynı yaşta olabiliyor, ama ne yazık ki  birlikte olamıyor. "Babamı anlıyorum, öyle düşünmesem de anlıyorum, artık konuşabilir, dertleşebiliriz" diye düşündüğün; "Seni dinlemeye hazırım, direnmeden.., " diyebildiğin gün, ne yazık, baban artık yanında olmuyor.

Ahlak Değerleri

Ahlaki değerlerin olmadığı herhangi bir toplum herhalde hiç olmadı. Birlikte yaşamayla, ötekinin bireyin hayatında yer almasıyla ve bunun bir zorunluluk olduğunun, tek başına sağ kalmanın mümkün olmadığının algılanmasıyla birlikte yani "biz"den konuşmaya başladıkça, öteki ve hakları, dolayısıyla ahlak kuralları ortaya çıkmaya başlamış olmalı. Kökeni dünyevi ahlak kurallarının. Ve ahlaksız insan olabilir, ama ahlaksız (ahlak değerlerinin mevcut olmadığı) bir toplum olamaz, çünkü varlığını sürdüremez.

Paketteki Yoksulluk



Paketlenmiş; market raflarındaki, dükkanlardaki her şey paketlenmiş. Uzun mesafeleri aşıp önümüze bozulmadan gelmesi için kat kat paketlenmiş. Ürünlerin katettiği mesafeler eskiler için inanılır gibi değil. Dünyanın dört bir yanından artık sadece  kahve ve baharatlar değil, kurabiye, oyuncak, elektronik eşya, kitap, elbise, meyve, sebze, balık geliyor. Bunları imkanımız varsa satın alabiliyoruz. Sistem olarak kapitalizm imkanı olanların sayısını artırmaya çalışıyor. Pazar büyüsün diye. Ama tek tek şirketlerin amacı sadece malını satabilmek, alım gücünü artırmayı hiçbiri üstlenmiyor, devlete bırakıyorlar. Nüfus artışı da pazarın büyümesini destekliyor. Artan nüfus daha fazla yol, araç, bina, yiyecek, giyecek tüketimi demek. Artan tüketimi karşılamak içinse daha fazla üretmek gerek. İnsanın ihtiyaçları her şeyin önünde deniyor. Dünyanın tüm kaynaklarına insanlar tarafından el konuyor. Dünya içinden ve dışından kemirilen bir kaya parçasına dönüşüyor giderek. İnsanın tüketimine sunulmayan hiç bir şey kalmıyor. Toprak, deniz, hava kirleniyor bu arada. İnsan ve gelişim için bu bedel ödenmek zorunda deniyor. Sorunlar sınırları aşıyor, küreselleşiyor. 

Her şey pakete giriyor. Çiçekler ve hatta hayvanlar bile. Canlı cansız ayrımı giderek önemini kaybedliyor. İnsan istedikçe, izin verdikçe yaşıyor diğerleri. Ömürleri boyunca değil. Diktatör insan bir yokedici aynı zamanda; uygarlık fırınında Dünyayı giderek tüketiyor. Zavallı, yoksul ve çölümsü bir Dünya geride bırakıyor, milyarlarca ötekileştirdiklerine, yoksullara.