Kadın ve erkekler eşittir. Kimimize bu normal gelmiyor. Eski yaşam koşullarının yarattığı görünürdeki farklı roller ve bunlardan kaynaklanan eşitsizlikler var-git sürsün isteyenler var. Bunun için inancı ileri süren var, kültürü ileri süren var, doğayı ileri süren var.
İnsanoğlunun yaşamı sağkalma mücadelesiyle geçmiş: açlıkla, vahşi veya zehirli hayvanlarla, hastalıklarla, doğal felaketlerle. Ölümlerin çok, sağkalımların az olduğu bir dünyada az olan nüfusu korumak ve işgücünde yardımcı olması için çok çocuk sahibi olmak, bunun temini için de kadının hayatının büyük bir bölümünü çocukların bakımına ve ev-tarla işlerine ayırması belki kabul edilebilir bir kaderdi ama günümüzde bu zorunlulukların ortadan kalkması ile kadınların toplumda hak ettikleri yeri talep etmelerinden daha doğal ne olabilir?
Yasalar, erkek dünyasının suni yasaları insanların, hangi cins, ırk, etnisite, toplum kesimi, sosyal grup, coğrafyadan olursa olsunlar, eşit oldukları gerçeği karşısında ayakta duramayıp değişeceklerdir. Sadece yasalar değil, anlayışlar da. Yeter ki kadınlar kendi haklarının ve güçlerinin farkına varsınlar, bunları talep etsinler, var güçleriyle dile getirsinler.
Güçsüzlerin sömürüldüğü, insanların iktidar sahibi-sıradan vatandaş, galip-mağlup, efendi-köle, zengin-fakir, erkek-kadın, sağlıklı-hasta, yetişkin-çocuk/yaşlı vb. diye sınıflara ayrıldığı bir dünyanın küçük bir azınlık hariç kimseye mutluluk getirmediği artık görüldü. Sorunların küreselleştiği, bireyin yaşamının dünya ekosisteminin bütünlüğünün korunmasına ve dünyadaki her canlının ve diğer insanların varlığına bağlı olduğunun anlaşıldığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Ayrımcılık bilimsel olarak geride kaldı. İş, zihinlerdeki hayali prangaları söküp atabilmekte.