10 Ağustos 2023 Perşembe

Bir miras haberinin düşündürdükleri

 


Oksijen gazetesinin haberine göre (4-10 Ağustos 2023),  VIII. Earl Charles John Cadogan ölmüş. Bize ne diyebilirsiniz. Cadogan, 86 yaşında bir İngiliz. Londra'nın en lüks semtlerinin (bina değil, semt!) sahibiymiş bıraktığı emlak mirası arasında şunlar yer alıyormuş:
Daire ve müstakil evlerden oluşan 3 bin konut,
300 mağaza,
30’dan fazla restoran, cafe ve bar,
46 bin metrekare ofis alanı,
5 büyükelçilik binası,
aralarında
Cadogan Hotel’in de bulunduğu 9 otel,
Londra’nın en önemli konser salonlarından Cadogan Hall,
5 kilise,
10’dan fazla park,
7 okul…
Cadogan Estates bunlarla birlikte Pavillon Road’un tamamına yakını ile Sloane Square’deki Duke of York Square adlı alışveriş ve restoran merkezinin tamamının sahibi.
Yine Knightsbridge’teki Harvey Nichols da Cadogan’a ait.

Üstelik bu servet (toplamı 5.5 milyar sterlin), Gates, Musk, Bezos, Soros, Walton vs'lerin yüzmilyarları bulan servetlerinin yanında ufak bile kalıyor.

 
Öte yanda, evi barkı olmayan, işi olmayan, gıda güvencesi olmayıp ne bulursa onu yiyen, bir tek kuruş gelecek için bir tarafa koyamayan, aksine borç içinde boğulan, çocuğunu okula gönderemeyen, toplu taşıma (o da varsa) ücretini bile karşılamada güçlük çeken milyarlar var. 

Ve büyük şirketler ormanları madencilik için, sanayi için yok ederek, suları ve havayı kirleterek, çevreyi yaşanmaz hale getirerek hiçbir bedel ödemeden kâr etmeye, büyümeye, insanların hayatını olumsuz etkilemeye devam ediyorlar.  

Servetin giderek daha az sayıda elde toplanması dünyayı hepimiz için yaşanması daha zor, huzursuz bir yer haline getiriyor. Üretimi ve kârı sürekli büyütmeye yönelik kapitalist anlayışın toplumsal hayata, çevreye ve ekosisteme yaptığı tahribat günümüzde öyle büyük ki artık lokal değil küresel bir yıkım sürecine girdik. Bu kötüye gidişin önlenebilmesi için çeşitli devlet müdahalelerine, örneğin artan oranlı gelir ve servet vergilerine, güçlü sosyal politikalara, çevre koruyucu önlemlere, kaliteli ve yaygın kamusal sağlık ve eğitim hizmetlerine, toplu konut sunumuna, yaşanabilir şehirlere ihtiyaç var. İşsizlik öncelikli bir sorun ve gelişen teknolojinin imkanlarının sermaye sahiplerinin kârlarını artıracak şekilde artan otomasyona ve çevrenin sömürüsüne değil, işgücünün eğitimine ve yeni beceriler kazanmasına,  insanca yaşamaya imkan tanıyan bir seviyede ücret alınabilen yeni iş alanları açmaya, çocuklar, yaşlılar ve kadınlar gibi toplumun kırılgan kesimlerinin ihtiyaçlarına duyarlı, ayrımcılık ve eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik çabalara ihtiyaç duyulmakta. Daha fazla büyümeye, güç ve hakimiyet kazanmaya, zenginleşmeye yönelik söylemlerin sadece yoksullar için değil, herkes için, tüm dünya vatandaşları için bir tehlike olduğu artık anlaşılmalı. 

 Öte yandan, insanı her şeyin merkezine alan, adeta yaratılışın sebebi sanan zihniyet de sorunlu. Aslında insan da evrimin bir sonucu ve evrilmeye de devam eden eksik bir varlık; mükemmellikten uzak. Önceliğimiz kendimiz, ailemiz ve yakın çevremizle çoğunlukla sınırlı. Adeta akli olgunluğa ulaşmamış (belki de hiç ulaşmayacak) bir çocuğun eline verilmiş güçlü bir ateşli bir silah gibi, günümüzde eriştiği seviye ile bilim ve teknoloji. Evrimin hedefi zeka değil, sağ kalma ve uyum olduğuna göre, eğer aklımızı kullanamazsak, dünyalı olduğumuzu, dünyadaki yaşamın bir parçası olduğumuzu unutur, ayrı gayrı kalırsak birbirimize, eşitsizlikleri ve memnuniyetsizlikleri büyütmeye devam edersek yakında yaşamaya değer bir dünya kalmayacak. Acı olan, bu gerçeklerin büyük oranda bugünkü sistemin ileri gelenleri tarafından bilinmesine rağmen harekete geçilmemesi, bencil ve sorumsuz yaklaşımların sürdürülmesi. Bu yüzden canlı yaşamın bütünlüğü ve eşit dünya vatandaşlığı anlayışının tüm kültürlerce özümsenmesi, birey olarak kimliğimizin bir parçası olması gerekiyor.

Bir tür olarak bu dünya dediğimiz gezegende var olmaya devam etmek istiyorsak, önceliklerimizi ve değerlerimizi gözden geçirmek zorundayız.  Bu alanda devletlere ve yöneticilere büyük bir sorumluluk düşüyor. Ve tabii milyonlarca, milyarlarca biz yönetilenlere de...

İnsan olmak sorumluluk almak demek, hem kendimiz, hem tüm insanlar hem de tüm yaşam için.