11 Ağustos 2012 Cumartesi

Bir Yahudi olmak ya da olmamak

 Bir Yahudi olmak ya da olmamak 

Roni Marguiles'in Yahudi milli karakteri, küfür, şirk ve nifak başlıklı 11.8.2012 tarihli Taraf gazesindeki yazısında ele aldığı, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi AD öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Süleyman Sayar'ın*  Yahudi Karakteri (Tarihi ve Sosyo-Psikolojik Bir Yaklaşım) başlıklı yazısını okuyorum. Ve utanıyorum...

Makalenin giriş bölümünde, günümüzde dünya gündeminin belki ilk maddesini Yahudi sorununun teşkil ettiği ifade edilerek, konunun ne yönde işleneceğine dair ipucu verilmekte. "Genetik açıdan millet fertlerinin fiziksel özellikleri yanında kazanılmış ruhsal özelliklerinin de nesilden nesile intikal ettiği ispat edilmiştir. Öyleyse, Yahudiler gibi kapalı bir toplumun tarihî/millî karakterinden söz etmek prensip olarak yanlış olmayacaktır." diyerek Yahudileri ırki olarak ayırmaya başlıyor yazar. Toplulukları zihniyetlerine göre ayırıyor ve toplumların zihniyetçe birbirine benzer kişilerden kurulu olduklarını ve zihniyetin dışarıdan yıkılmadığı gibi içerden de çok güç sarsıldığını söyleyerek bir tür kaderciliğin yolunu döşüyor.

Makalede Tevrat'tan alıntılar yapılarak, ama buna anti-Yahudi yorum katılarak, Yahudilerin bozgunculuğunun eski Mısır'a kadar uzandığı, ve Firavun II. Ramses döneminde, daha önceki Hiksoslar döneminde ülkenin bütün nimetlerinden yararlanan Yahudilerin boş durmadıkları ve bozguncu bir zihniyetle Mısırlılara karşı imha planları ve ihtilaller düzenledikleri söyleniyor. Açıklaması da basit: Hiksosların kendilerine sağladığı politik imtiyazlara alışmış olmaları. Nüfusları hızla artan Yahudilerin artık Mısır yönetiminin korkunç baskısına maruz kalma dönemi başlamış oluyor.

Tarih boyunca Yahudilerin maruz kaldığı baskıları bir tespit ile açıklıyor yazarımız, bilimsel bir makalede, bilimsellikten alabildiğince uzak bir şekilde: "Yahudilerin yabancı hakimiyeti altında alabildiğine ezilmiş, horlanmış ve aşağılanmış olmaları büyük ölçüde kendi isyankâr, uyumsuz, bozguncu ve entrikacı karakterlerine de bağlı kalmıştır. Gerek Mısır, gerek Babil, Yunan, Roma ve hatta İslâm hâkimiyeti dönemlerinde hep düşmanla işbirliği yaparak yaşadıkları ülkeyi çökertmeye çalışmışlar, ama her seferinde başarısızlığa uğramışlardır." Yani, Yahudiler başlarına gelenleri hep haketmişler. Ezenler, horlayanlar, olsa olsa bir kışkırtmaya maruz kalmış olabilirler! (Öte yandan, hep düşmanla işbirliği yaptıklarının, yaşadıkları ülkeyi çökermeye çalıştıklarının kanıtları nerede?).

Hakkını yemeyelim, ortaçağdaki gettoların Yahudi toplumu için birer hapishane olabileceğini dile getirmiyor değil, ama farklı bir biçimde değerlendirmenin de mümkün olduğunu, buraların birer hapishane olmaktan çok, birer kale olduğunu eklemekten kendini alamıyor yazarımız. Dışarıdakileri içeri almamak için kurulmuş olduklarına bizi ikna etmeye çalışırcasına.

Yahudilerin en büyük suçunun, siyasi güç ve bağımsızlık elde edememeleri, sürekli baskı yaşamaları sonucunda (bu, onlara baskı yapanların suçu olmalı, ama böyle bir değerlendirme yok), fikri ve iktisadi alanlara yönelerek zengin olmalarıymış. Ha, bir de zengin olmak için binbir entrika ve hile yapmayı da ihmal etmemişler, siyasi güç dengelerini bozmaya çalışmışlar. Bu da onların daha çok hor görülmelerine neden olmuş, hor görüldükleri için de nefret, ihtiras ve üstün ırk idealiyle dolarak ayakta kalmayı başarmışlar. "Böyle olsaydı bile, ne yapsalardı yani?, demekten kendini alamıyor insan. Bir topluluğa duyulan nefreti ve ayrımcılığı böylesine haklı çıkarmaya çalışmak ise müslüman bir ilahiyatçının işi midir?

Yazar Kuran'a göre Yahudilerin genel olarak kafir, yani inkarcı karakter tipinin örnekleri arasında yer aldığı yorumunu yapıyor ve Kuran'ı Kerim'i adeta Yahudilere karşı çıkışın kitabı haline getirmek için  Yahudi karakterinin belirleyici  kavramlarını sayıyor, bunların Yahudi milli karakteri sayılması gerektiğini söylüyor: 1-İnkâr (“küfr”), ...., 19-Gazap ve lânet (“ğadab” ve “lâ‘net”).Tarihte belli bir zamanda, belli bir yerde, belli kişiler arasında olan veya olduğu söylenen olayları günümüzdeki Yahudilerin hepsinin belirleyici özelliği olarak, adeta genetik yapıdan kaynaklandırarak genelleştiriyor, ezeli ve ebedi bir hale getiriyor, "Yahudiden adam çıkmaz" demeye getiriyor.

Aşağıdaki alıntıları okuduktan sonra ise insanın eline bir sopa alıp Yahudi cezalandırmaya koşası geliyor. Böylesi duygusal tonda, akıldan uzak öğelerle yüklü bir bilimsel yazı olabilir mi? Ve biz bunları, unutmayalım, hedefi ilahi doğruyu ve güzelliği aramak olması gereken bir dergide buluyoruz: (Yahudinin) "Cinayet, vazgeçilmez karakteridir; peygamberlerini bile öldürmüştür. Hak’tan yüz çevirdiği için dönektir, ikiyüzlüdür. Anlaşmalarına sadık değildir, hâindir. Kin ve düşmanlık peşindedir. Bozguncu, isyankâr ve zâlimdir. Aşağılık duygusu ve korku
ruhuna işlemiştir. Kıskançtır. Katı yüreklidir. Cahildir; doğru ile yanlışı birbirinden ayırma yeteneğini yitirmiştir. Doğruyu gizleme ve sözü değiştirme huyu vardır. Bütün bu olumsuz karakter özelliklerinden ötürü, özellikle de inkârcı tabiatı gereği Allah, peygamberler ve diğer insanların gazabına, lânetine uğramıştır."

Kanaatimce, bu metin ırkçı bir metindir. Yahudi bir toplumda doğmayı, otomatikman, o toplumun karakter özellikleri olduğuna inanılan değerlerin taşıyıcısı olma anlamına getiriyor; özgür iradeye, tarihi koşulların özgüllüğüne, tarihi hakikat diye dile getirilenlerin çoğunlukla güçlülerin yorumu olduğu gerçeğine gözlerini kapatıyor. Bu yönleriyle, insanın gerçeği arayış yolu olan İslama da uzak olduğunu söyleyebiliriz.

Kaynak: * Sayar S. Yahudi Karakteri (Tarihi ve Sosyo-Psikolojik Bir Yaklaşım). Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Sayı 9, Cilt 9, 2000.









Hiç yorum yok: