9 Ekim 2017 Pazartesi

Yollar nereye kadar

Ağaçlardan başlayarak doğaya karşı anlamsız bir hoyratlık, değerbilmezlik var ülkemizde. Ağaç kesmenin, ağaç dalı kırmanın, ağaç sökmenin o kadar çok kabul gören bahanesi var ki! Yol yapımı, altyapı çalışması, inşaat kazısı, kaldırım yapımı, park düzenlemesi akla hemen geliverenler. Ağaçlar için yer değiştirme diye bir fiil icat edildi. Ağacın tanımına ters. Tohum bir toprak parçasına tutunur, orada beslenir, kendisi büyürken çevresini de dönüştürür, böceğiyle, kuşuyla, mantarıyla, yosunuyla bir ekosistem yaratır. Bunu ağacın hep aynı yerde sabırla duruyor olmasına borçludur doğa. Ağaç yer değiştirmez.

Kentsel dönüşüm ağaçsızlandırmaya yeni bir hız katmış durumda. Eski binalar yıkılıyor, ama yerine yapılan yenileri hemen her zaman kabına sığmıyor, kim bilir hangi güzel ellerce dikilmiş, üzerine ne anılar sinmiş, dalına kurulan salıncakta kimlerin sallandığı, mahallenin hangi çocuklarının dalından meyve kopardığı, yaprakları altında kimlerin gölgelendiği ya da sadece karşı pencereden bakıp mutlu olduğu ağaçlar bir seferde yok ediliyor. Şehirler bütün boşluklarını betona feda ediyorlar. Beton, yanardağın ağzından her şeyi yakıp yok ederek aşağıya doğru akan lav tabakası gibi yaşamın üstünü kaplıyor. Modern Pompeiler için ne yazık artık yanardağlara gerek yok!

Yol kenarlarındaki yeşil kuşaklar da bu saldırıdan nasibini alıyor elbet. Önce yollara şerit eklenmesi için yeşile saldırılıyor, ardından yer yetmiyor, yol için yamaçlar oyuluyor, derin vadilere dönüştürülüyor, ortaya çıkan garabeti örtmek için vadinin duvarlarına ottan tablolar asılıyor. Binlerce insanın yaşadığı mahallelerde park alanı olarak bırakılmış küçük ceplerdeki birkaç ağaç da güven de değil. Her an kamu yararına denerek bu alanlara da el konması, ya bir ibadet yeri, bir spor tesisi, bir durak yapılması söz konusu olabilir.

Yollar masum ve mütevazi ulaşım ihtiyacının çözümüne yönelik cevap olmaktan çıkalı uzun zaman oldu. Doğanın bağrında açılmış, giderek genişleyen, bakir kalan son alanlara da sokulup yırtıp parçalamak için ileriye doğru atılmaya hazır bekleyen, pençesini attığı avını vahşice yiyip bitiren birer canavara dönmüş durumda. Masallardaki dev yılanların, ağzından alevler fışkıran cehennem kaçkını ejderhaların günümüzdeki karşılığı adeta. Asfalt yolun geçtiği yerde artık hiçbir şey aynı kalmıyor. Yol öncelikle doğanın dokusuna zarar veriyor, binlerce ağacın kesilmesine, bitkinin yok olmasına ve onlarla birlikte hayvanların yer değiştirmesine neden oluyor. Yoldan dolayı azalan bitki örtüsü sellere, heyelanlara açık hale geliyor, çevrede yerleşen veya konaklayan insan sayısının artmasıyla doğal dokuya binen yükün artmasına neden oluyor. Giderek doğanın kutsallığı düşüncesi zedeleniyor, kişisel veya toplumsal yararlar için doğada ve doğaya yapılacak her şeyin mubah olduğu düşüncesi zihinlere yerleşiyor. İnsan dünyayı kendi oyun alanı, hayvanat bahçesi ve nihayetinde mezbahası olarak kabul etmeye başlıyor. Yaratılanı sevmek şartsız değil de, yere, zamana, koşula bağlı hale gelince insan kendine ve doğaya yabancılaşıyor. Yabancılaşan insanın yaratıcısıyla bağlantısı kopuyor, kendini bilmez ve yalnız bir hükümdara dönüşüyor.

Sonsöz: Bumerang nihayetinde atana döner.

1 yorum:

N.Narda dedi ki...

İki ayda üç eski bina yıktılar çevremde. Üçünün de bahçesi vardı, tek çöp kalmadı tabii. Hele bir apartmanın bahçesinde güzelim iğde ağaçları ve adını bilmediğim kırmızı iri çiçekli bir ağaççık vardı. Eşimle ne üzüldük...

Taşındığım bu küçük yer henüz çınarlar, ıhlamurlar,erikler, cevizler ve güllerle dolu. Belki o yüzden kıymet bilmiyor buranın yerlileri de; ülkedeki kentsel dönüşüm rantına koşuyorlar...

anlayacaklar da iş işten geçmiş olacak ne yazık ki..