İnsan nedir? Neden değerlidir? Yaşamının amacı ne olmalıdır? Bu soruları dile getirmesek de onlara verdiğimiz yanıtlar yaşamımızı şekillendirmektedir.
Dünyadaki bütün bebekler birbirine benzer, kimi bedensel ve zihinsel kapasite farklılıkları bir tarafa bırakılmak kaydıyla. Sevgi ve ilgi isterler, örneğin. Çevrelerinde olup bitene ilgi duyarlar. Meraklı ve öğrenme isteğiyle doludurlar. Neredeyse her gün değişir, gelişirler. Büyüme onlar için bedensel olduğu kadar zihinsel ve ruhsal birer süreçtir. Başkalarına ve tüm canlılara ilgi duyar, bağlanırlar. Onların duygularını hisseder, deneyimler; onların acı duyduklarını hissettiklerinde acı duyup ağlar, mutlu olduklarını hissettiklerinde gülerler.
İnsan yavrusu dünyanın her coğrafyasında, tüm toplumlarda hayatın ilk dönemlerinde benzer tepkiler verir dünyaya ve çevresindekilere. Ve sonra annesinden ve yakın çevresindekilerden başlayarak kültürün damgası bebeğe vurulmaya başlar. Bu aynı zamanda ayrışmanın, diğerlerinden farklılaşmanın başlangıcıdır. İletişim ve dil, ahlak değerleri, inançlar, mitler, yasaklar, tabular, gelenekler, kullanılan alet edavat, barınma şekilleri, beslenme alışkanlıkları, işbirliği ve yardımlaşma şekilleri, aile kurma gibi bir çok etki bireyin oluşması ve kişiliğinin gelişmesinde rol oynar. Bazen gerçek kişilik özelliklerinin hiç görünmemesine yol açma pahasına.
Erişkin olduğunda da insanların istekleri, basit ve temel olandan daha karmaşığa doğru iç içe halkalar şeklinde enerji yüküyle uyumlu bir yerleşme gösterir. Sağ kalmak, varlığını devam ettirmek istemek tek hücrelilerden başlayarak tüm canlıların canlılığının alameti farikasıdır. Yaşam sürmek ister. Bu bireyde mümkün olmuyorsa, o zaman bir sonraki nesilde devam etmek ister. O halde, beslenmek, tehlikelerden kaçmak ve korunmak, homeostazı sürdürmek için fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak, çoğalarak neslini devam ettirmek en temel ve zorlayıcı itkilerdir. Bakteriler, çok hücreli canlılar, balıklar, sürüngenler, memeliler ve tabii maymunlar ve insanlar canlı olmanın aynı kurallarına tabidirler ve sinir sistemleri olsun olmasın canlı kalmanın gerekliliklerini yerine getirmek için "can havliyle" çalışırlar. Neredeyse bir ömür boyu bu itkilerin zorlaması devam eder. İnsan sağ kalmanın, bir yaşam sürmenin ötesinde, bu yaşamı anlamlı kılmak da ister. Anlam ve tatmin arayışı bir ömür boyu sürer.
Bütün kültürel ve inançsal farklılıklarımıza rağmen özünde aynı türe ait olduğumuzu, insan olduğumuzu hisseder, bazen de biliriz. Oysa içine doğduğumuz sosyal çevre bizleri diğer topluluklardan ayırır ve seçilmiş olduğumuza inandırır. Duyularımız bize evrenin merkezinin dünya, dünyanın merkezinin doğduğumuz topraklar olduğunu kesin bir dille söyler. Ayrı kaldığımızda hasretle göz yaşı dökmemize neden olan ait olduklarımız, yani kabilemiz, yani sevdiklerimiz ve ailemiz, arkadaşlarımız, değerlerini paylaştığımız, yani bebeklikten başlayarak beynimizde iz bırakan ve bizi koruduğuna inandığımız "çevremiz"dir. İnsanın görüş mesafesi sandığından kısadır.
İktidar, itibar, mal mülk sahibi olmak başkalarının olmadığı bir dünyada anlamını yitirir. Yaşamın amacıyla, temel itkilerle uyumlu değildirler çünkü. Ancak sağ kalmanın, düşmanları uzakta tutma veya onları alt etmenin, daha uzun ve sağlıklı bir yaşamın dolaylı gerçekleştiricisi olduklarında yarar sağlarlar. Mutluluk sahip olmakla bulunmaz. Öte yandan, insanlar sosyal varlıklardır. Bireyin sağkalması ve gelişmesi, doğumundan başlayarak başkalarının onu beslemesi, sevmesi, koruması ve öğretmesine bağlıdır. İnsan topluluk içinde kişilik bulur, kişi olur. Ve topluluğun olduğu yerde günlük yaşamı düzenleyen kurallar ve sınırlar, sınırları aşmayı engelleyen bir otorite gücü, yani hiyerarşi kendiliğinden ortaya çıkar. Eşitlik bir ideal olarak ikinci insandan itibaren var olmuştur. Düzen de. Oysa, eşitlik ve düzen ihtiyacı birbiriyle çoğu zaman uyumsuzdur.
İnsan birçok şey ister. Genlerinin isteklerini karşılamanın farklı yolları vardır. En gelişmiş ve sosyal bir memeli türü olarak, hayat boyu süren duygusal ve zihinsel bir meydan okuma yaratsa da, başkalarını hayatında ister. Sadece üremek için değil, sosyal bir düzenin deseninde yer bularak hayatına anlam katmak, kısa bir an çakıp sönen alev gibi olan ve illa ki ölümle sonlanacak hayatına şahit bulmak, bu dünyada kendisinden sonraki en akıllı canlılar olan şempanzeler, bonobo maymunlar dahil başka hiçbir canlıya layık bulmadığı ölümden sonraki yaşama sadece kendi türünden seçilmişlerin kavuşacağı inancını nesilden nesile geçiren mitleri paylaşmak için.
İnsan olmak ve insanca yaşamak özünde çok karmaşık değildir. Dünyanın dört bir yanından inançların bilge adamlarının söylediklerinin, doğdukları zaman, çıktıkları coğrafya ve yaşadıkları toplumların izleri silinip ortak noktalara bakıldığında benzerlik taşıdığı görülebilir. Bugün yapay zekanın daha büyük bir aciliyetle kendimize sormaya mecbur bıraktığı "insan ne olacak, nasıl anlamlı bir hayat yaşayacak" sorularının yanıtının karşımızda durduğu görülebilir.
"Sen insansın; milyarlarca yıl sürmüş evrimin ürünü bir canlı, türlerden bir tür, ama akıl sahibi bir tür olarak seni saran yaşam sisteminin, biyosferin bir parçasın. Bunun farkında mısın? Dünya senin evin. Bu çevrenin içine doğdun. Burada büyüdün, kendini buldun, bireyselliğini duyumsadın. Varlığını sürdürüyorsun. Çevrende tanıdığın, tanımadığın, sevdiğin, sevmediğin birçok insan var. Kısa ama benzersiz ve bir kerelik yaşamını "insanca" sürdürmek, ait olduğun grubun içinde onanmak ve saygı görmek, kalıcı olmak, hiç değilse bir şekilde öldükten sonra bir iz bırakmak istiyorsun, bu ister çocukların ister eserlerinle olsun. Herkes biricik, herkes özünde aynı özlem ve duyguları paylaşıyor. Yarattığın sistemlerin ötesine bakarsan hayatın birliğini görürsün. Yeterince ister, içindeki çocuğu kucaklarsan ve vicdanının sesini dinler, diğerlerini ve tüm yaşamı ve yaşamın rahmi dünyayı kucaklarsan, senin için bir ümit var. Başlangıç olarak şunu kabul edebilirsin: Başkaları yabancı, barbar değil. Başkaları müşteri değil, köle, araç hiç değil. Başkası, o Sensin..."
2 yorum:
Biran durup düşünebilsek bazı şeylerin farkına varacaz belki
İnsan doğduğunda, öze baktığımızda muhteşem bir tür. Ama kimlik ve kişilik savaşları başladığında ki buna bu yükü yükleyen dünya ve varoluş çabası... İşte o vakit hikâye bambaşka yöne doğru evriliyor her birey için
Yorum Gönder